21 Mayıs 2016 Cumartesi

Kitap Eleştirisi ~ Hasibe CENGİZ

Herkese merhabalar,

Öncelikle ilk defa bir kitabı okumamın bu kadar uzun sürdüğünü itiraf etmeliyim. Ben bu kitabı zamanını hatırlamadığım kadar önce almıştım ancak diğer kitapların çekiciliğinden ve de biyografi türündeki kitaplara karşı olan ön yargımdan kaynaklanan sebeplerden okuyamadım bir türlü. Nedense bu kitabın sıkıcı olduğuna dair bir düşünce peydahlandı aklımda. Ama kitap alamadığım bir dönemde okumak nasip oldu, gerçi ertesi gün okuyamayacağım kadar çok kitap aldım ama kitaba sıkıcı dediğime pişman ettirecek ölçüde güzel hikayesini bırakamadım. 
*
Kitabı okumakla okumamak arasında kalanlara sonsuz tavsiyelerimle okuyun derim pişman olmayacaksınız çünkü. Kitabımız adı üzerinde Yunus Emre'nin hayatını anlatan bir niteliğe sahip. İçerik tamamen basit bir anlatımla Molla Kasım'ın ağzından yazılmış. Yunus Emre ve oğlu İsmail ayrı ayrı ona hayatlarını aktarmışlar, o da yazıya dökmüş. Ancak bu durumda İskender Pala'nın  bu kitabı Molla Kasım'ın notlarından derlediğini düşünüyorum. Doğruluğu hakkında net bir fikrim yok malesef :( Kitabımız şöyle:


Kitabın kapak tasarımı oldukça ilgi çekici bence, ismi gibi. Turuncu ve Sarı-kırmızı gibi renklerin sıcaklığı ve ateşi düşündürmesi açısından direkt içeriğe uygun olarak tercih edilmiş diyebiliriz. Arka kısım ise oldukça mütevazi, Yunus Emre'nin isimlerinden bahseden bir pasaj var, bir de şiir...Gerçekten tasarım beni mest etti...
Kitabın adının manasına gelecek olursak ben şöyle yorumladım: Yunus Od ateşinde pişmiş bir derviş... Od'u Odun taşırken ilk hecesinden tanımlıyor, ben Od'da yandım diyerek... Od aynı zamanda Ateş demektir, açıkçası odun kelimesini hiç bu şekilde düşünmemiştim! Bir diğer yorum ise Çekikgöz'ün, Bizans'ın, ve Tapınakçıların gönderdikleri ateşli toplar, mancınıkla attıklarından insanların üzerlerine düşüyor, savaş dönemi yaşadığından isim bu şekilde de yorumlanabilir, çünkü bu ateşli toplar yüzünden ailesini kaybedip dervişlik makamına yükseliyor...

Akabinde içeriğe geçecek olursak... Yunus Emre herkesin bildiği üzere bir şair ve aynı zamanda derviştir. Öncelikle gençliğinde bu meziyetlerin hiç birine sahip olmadığını ve eşi Elif ( ki kitapta ondan sürekli Sitare diye söz ediyor) ve iki oğlu ( İbrahim ve İsmail) ile birlikte bozkırın bir köyünde yaşadığını söylesem? Şaşırır mısınız? Ben şaşırdım çünkü, Çekikgöz gelene kadar güzel bir aile hayatın yaşadığını bilmiyordum. Ucasar ve civarında -ki kitapta hangi il olduğundan söz etmiyor- o yıllarda aslında tüm Anadol'da akın akın savaşlar varmış...Çekikgöz, ki ben bunun Moğollar olduğunu anladım, Tapınakçılar, Bizans'ın soğuk nefesi...Kısaca Anadolu ateş altında biçare ağlamaktaymış.. Sıra Ucasar'a gelince İbrahim vefat etmiş, Yunus, Sitare ve İsmail ile ve birkaç köylüyle Sarıcaköy'e göç etmişler. Yunus o sıralarda kerpiçten evler keser, insanlara ev yaparmış. Köylülere kalacak yerler yaptıktan sonra Hacı Bektaş-ı Veli'nin ocağına gitmiş. Buğday istemiş ancak o ısrarla nefes vermek isteyince buğdayda direten Yunus buğdayları alıp Sarcaköye gitmiş. Gittiğinde Çekikgöz'ün buraları da talan ettiğini görmüş ve Sitare'sini burada kaybetmiş. Yunus Sitare'ye çok aşıkmış, İsmail'i Satı Nineyle oradan başka bir yere götürmüş. Ancak yolda Satı Nine İsmail'i kölecilere kaptırmış ve İsmail'i bir cellat satın almış. Onun yanında yetişen İsmail çapulcu olmuş çıkmış. Oğlunu kaybettiği sırada Hacı Bektaş Veli'nin kapısından Tapduk Emre'ye yollanan Yunus, Tapduk kapısındaymış. Ancak oğlunun halini merak edip döndüğünde kaçırıldığını öğrenmiş. Yıllar yılı Anadolu'yu boydan boya dolaşmış Yunus, oğlunu ve kendi benliğini aramış, Allah'ı aramış...Celladın yanında büyüyen oğlu ise onu terk edip gittiğini düşünmüş, nefret etmiş ondan... Yıllarca Tapduk Emre denen bir zatın yanında odunculuk ve son zamanlarda da birazcık suculuk yapmış Yunus... Bilmem zikrini öğrenmiş, kendini bilmeden dağla taşla odunla konuşmuş, ancak delirmemiş bir derviş makamına ermiş...Sanırım Yunus Emre'ye eklenen bu Emre Tapduk Emre'den gelmektedir. Kitabın son sayfalarında buluşuyor oğluyla...Ancak bu bir çarpışma şeklinde oluyor ve gerçekten de insanın yüreğine dokunuyor...
Kitap beni gerçekten çok etkiledi, bir insan hayatına bu kadar hasret sığmasına şaşırdım, Sitare'nin -Yıldızının hasreti- ahrete göçen oğlu İbrahim'in yası, ve hayatta olan ama bir türlü bulamadığı oğlu İsmail'in hasreti...Yunus'un eşinin asıl adı Elif, ancak Yunus yıldızım manasına gelen Sitare ismiyle hitap edermiş ona, Sitare de ' Can Yunus' diye...Gerçek bir aşk öyküsü okudum ben bu kitapta...
Kitap elbette seyir açısından biraz yavaş ilerliyor ancak gerçekten de güzel ilerliyor... Ne sadece fikirden düşünceden ibaret diyebiliriz, ne de sadece olaydan... İkisi de aynı potada eriyip ruhunuza hitap ediyor... 
Kitapta ırmak ya da göl olmak ve yıldızdan geçip güneşe bakmak gibi deyimler yer alıyor... Gerçekten bunları Yunus'un ruh demlerinde görüyoruz.  Irmak ya da göl olmak aslında 'Hızlı yaşa, genç öl' felsefesine de biraz benziyor... Esasında Yunus'un ruhu bir ırmak gibi akıyor, coşuyor yani derviş olak bir göl olmak ona göre değil gibi geliyor. Ama zamanla Yunus demleniyor ve olgunlaşıp bir göl oluveriyor... Yıldızdan geçip güneşe bakmayı da Leyla ile Mecnun hikayesine benzetiyor. Ancak o sitare'den geçmeyip onunla Allah'a yürüyor... Sitare'nin yıldız nakışlı heybesi hep omzunda, yüreğinin belki de yanı başında...
Kitapta ilk başta okuduğunuzda bir şey anlamadığınız ancak sonralarda geriye dönüp baktığınızda bölümün küçük bir özeti şeklinde olduğunu gördüğünüz kilit kelimeler mevcut.. Bunları çok beğendim ): 
Kitapta okuyup da yorumladığım bir soru var zihnimde: Bence Sitare'nin ölümü, İbrahim'in ölümü, İsmail'in yok olması, yani acılar Yunus'un önündeki dervişlik yolunu açıyor... Hele Sitare'nin ölümü, ben eminim o yaşasa Yunus Emre onun yanından ayrılmaz, ünlü şeyhlerin yanına da varmazdı?
Kitapta ilgimi çeken bir diğer nokta ise Yunus Emre'nin tarihe tanıklık ediyor olması... Mevlana Hazretleri ile Hacı Bektaş Veli ile Tapduk Emre ile Geyikli Baba ile Zahir Baba ile aynı dönem yaşamış olması... Temür Alp Ata denilen şahıs da tarihten kesitler veriyor kısa bir zaman...
Söyledim mi bilmiyorum ama İsmail'i cellat satın alınca ona Samuel diyor ve hayatına yön veriyor... Şunu yine görüyoruz ki: bir çocuk kimin yanında yetişir ve büyürse onun fikirlerini kendi fikri kabul eyler, hayatında uygular... Kitapta yer alan celladın hayat hikayesindeki kötü şeyler yüzünden cellat Allah'a inanmıyor ve Samuel'in de düşünceleri bu yönde gelişiyor (:
Kitapta ilgimi çeken bir diğer şey: Samuel yani İsmail celladın yanında ya da orada Çelebilerce kaçırıldıktan sonra neden hiç babasının öldüğünü veyahut öldürüldüğünü düşünmüyor da hep kendisini terk ettiğini düşünüyor???
Çelebiler dedik... Bu insanlar dergahı koruyan ve çoğunlukla sivil takılan kimseler...Kılıç kullanmakta ve gizlenmekte ustalar, İsmail'i zindandan yani celladın yanından onlar kurtarıyorlar :)

Kitapta bir sürü isim var, çelebiler, Alamutlular, Samuel ve Çocuk Çetesi, Çekikgözün askerleri, İsmaililer, Dervişler, abdallar...Karıştırmamak için yavaş ve anlayarak okumak gerekiyor :)
                                             
Samuel yani İsmail celladın yanından kaçırıldıktan sonra kendi gibi olmasınlar diye 20 kişilik bir çocuk köle grubunu kurtarıyor ama onları da eşkıyalıktan kurtaramıyor...İsmail aslında hala iyi biri...
Kitapta Tapduk Sultan'ı, Abakay Dervişi, İsmaili, Sitareyi, Yunus'u, Ana Bacı'yı, Satı Nine ve Temür Alp Ata'yı, İbrahim'i, Çelebiler'i ve diğer tüm iyi insanları çok sevdim:)
Yalnız bir hususta önerim var: Sabırlı olmayan insanlar okumasın, hem kitaba yazık olur hem de zamana:)

20 Mayıs 2016 Cuma







. 

Kitabın Bana Etkisi

 Kitap bana zorluklara meydan okumak için gerekli olan tek şeyin umut olduğunu öğretti. Yunus'u daha yakından tanıma fırsatı verdi. Okurken hiç sıkılmadım. Temür Alp Ata'nın anlattıklarıyla da eski zamanlarla ilgili yeni şeyler öğrendim ve unuttuklarımı hatırladım. Kısacası kitap bana birçok şey kazandırdı.

Tasavvufî Terimler

Kitapta geçen Tasavufî Terimler bizim derste işlediklerimiz ile benzerlik gösteriyor.

 Örneğin;
 1-) '...Bu durumda aşık, maşuku için öldüğünde gerçek aşkı bulmuş oluyor." cümlesinde maşuk sevgili demektir. Sizin anlattığınız da böyleydi.

2-) 'Şarap sarhoşu gece yarısında uyanır, ama saki'nin sarhoşu tâ mahşer sabahında...' cümlesinde saki de desteki anlamda kullanılıyor.

3-) 'Ölmek demeyelim istersen, ölerek var olmak, dirilmek diyelim.' cümlesinde herhangi bir tasavvuf terimi olmamasına rağmen bence Fenafilah'ı anlatıyor. Çünkü Fenafillah da ölmeden ölmek, kendinden kopup asıl yaratıcıya dönmek demektir.

Kitaptaki Karakterler

Kitapta birçok karakter var. Bunlar;

Temür Alp Ata, Satı Nine, Sitare, İsmail, İbrahim, Aslanlı Hünkarı, Sahip Perende, Tapduk Emre, Çelebi Faruk, Geyikli Baba, Turakçın Derviş, Arn Usra, Dört Abdal, Ana Bacı ve de hayvanlar vardır.

  Bence en önemli olanlar ve bende bazı izlenimler bırakanlar şunlardır;

 Temür Alp Ata, Sitare, Satı Nine, Tapduk Emre, Turakçın Derviş, Arn Usta, Aslanlı Hükümdarı ve Abakay Derviş'tir.

 Temür Alp Ata ve Satı Nine Saracaköy'de iken Yunus'un destekçisi olmuşlar.

 Sitare, Yunus için bir rehber, bir yoldu. Sitare'den ne olursa olsun geçemiyordu. Sitare, ölmüş olmasına rağmen hayali hep Yunus'un yanındaydı. En büyük destekçisi, umut kaynağı idi Yunus'un.

Bence kitaptaki en önemli karakter Tapduk Emre. Çünkü Yunus'a mürşit oluyor ve onun doğru yolda olmasını sağlıyor. Yunus bir hata yaparak onun yanından kaçıyor fakat o buna rağmen Yunus döndüğünde onun eskisi gibi "Bizim Yunus" diye karşılıyor. Yunus'un hayatındaki en önemli kişinin bu sebepten ötürü Tapduk Emre olduğunu düsünüyorum.

 Turakçın Derviş, yolculukları sırasında Yunus'a hep sadık kalmış ve güler yüzünü hiç eksik etmemiştir. Ona destek olmuştur.

 Arn Usta da çok önemli bir karakter bence. Çünkü o, işkence eden kötü bir adama benzese de Yunus'a her zaman iyi davranmış,  onu korumuş ve ona baba şevkati göstermiştir.

 Aslanlı Hükümdarı, Yunus'a nefes teklif ettiğinde O bunun kabul etmemişti fakat Saracaköy'e geldiğinde nasıl bir şeyi reddettiğini görmüştür. Bu olay bence ona çok büyük bir ders vermiştir. Bu sebepten Aslanlı Hükümdarı'nın da rolünün etkili olduğunu düşünüyorum.

 Abakay Derviş de önemli karakterlerden biridir. Çünkü Yunus ile aynı hücrede kalırken, gözlerinin görmemesine rağmen onun yaralarını iyileştirmiş, ona dost olmuştur.

Etkilendiğim Bölümler

O'nun hayatını okurken en çok etkilendiğim yer İbrahim'in ölüşüydü. Onu iyileştirmek için Satı Nine'ye götürmeye çalışırken üzerine gelen alev topu ile uzunca baygın kalışı ve gözlerini açtığında oğlunun artık yaşamıyor oluşu beni çok etkiledi. Oğlunun ölümüne bile üzülmeye vakti olmadan acılarının üstüne yeni acıların eklenmesi ve onun bunlara rağmen dimdik ayakta duruşu da beni en çok etkileyen şeylerden biri...
Ucasar'da yaşayamayacaklarını anlayınca Sarıcaköy'e göç etmeleri sırasında en büyük iki destekçisi Satı Nine ve Temür Alp Ata idi. Eğer onlar olmasaydı belki yolda hayatını kaybedebilirdi Yunus. Çünkü Sitare'si, yıldızı, eşi kendinde değildi ve Yunus köy halkının tüm sorumluluğunu üstüne almıştı. Yol, bitmeyen zorluklarla doluydu ve herkes yoruluyordu. İnsanları oyalamada en büyük rol Temür Alp Ata'nındı. Destanlar anlatarak insanları oyalıyordu. Aynı şekilde Satı Nine de öyküler anlatıyordu. Bu kadar şey olurken Sitare ise 'İbrahim'im' diye sayıklamaktan başka hiçbir hayat belirtisi yoktu.
 Sarıcaköy, etrafı dağlarla çevrili bir ovanın ortasında sayılırdı. Yol bilinirse dağları aşmak kolaydı ama bilmeyen düşmanlar geçitlerde helak olurlardı. Yani Ucasar'dan güvenliydi.
 Yunus Aslanlı Hünkarı Hacı Bektaş Veli'nin kapısına gitti. Hünkar hep tebessüm ediyordu. O yüzden Yunus ona Tebessüm Sultan demişti. Yunus ondan yiyecek istedi. Tebessüm Sultan ise ona nefes vermek için ısrard bulundu. Fakat Yunus yiyecek almakta ısrarcıydı. Aslanlı Hünkarı da onun bu isteğini gerçekleştirdi. Yunus Ucasar'a döndüğünde gözlerine inanamadı. Soğuk Nefesler evi alt üst etmişlerdi. Sitare'si ölmüştü. Tek bir nefes için koştu Yunus...

             'Ba... babaağğ!!!?' İsmail yaşıyordu.
 Yunus'un da çocukluğu İsmail gibi babasından ayrı geçmişti. Çocukken kaçırılmıştı Yunus. Arn Ustası vardı. Arn Usta kâfirdi. Kötüleri cezalandırıyordu. Çocuk aklı ile Yunus da bazı işkenceleri zevkle yapıyordu. Yanlarında iki adam daha vardı. Ustası Yunus'a Sanmuel ismini vermişti. Ona baba şevkati göstermişti. Birgün diğerleri gibi olmayan, tüm acılara dayanıklı olan biri geldi, Alamutlu. Arn Usta adamı konuşturamayınca sinirlenip bu görevo Sanmuel'e verdi. Sanmuel bu adamı konuşturabilirse belki özgür olma hakkına sahip olacaktı. Alamutlu onun babasını tanıdığını söyledi. Sanmuel bunu duyunca öfkelendi. Çünkü o, babasının onu bulması için dualar ediyordu ama babası gelmiyordu. Bu yüzden babası geldiğinde ona sarılır mı yoksa onu öldürür mü bilemiyordu. Bu bölümden çok etkilendim çünkü onu terketmiş bile olsa babası onun her şeyi idi. Ona olan sevgisi ne kadar nefrete dönüşse de ondan vazgeçemiyordu.

 En çok etkilendiğim bölümlerden biri ise kitapta Sitare'nin anlatıldığı bölümdü. Çünkü Yunus ona aşık olmuş ve bu aşktan ne olursa olsun vazgeçmemişti. Sitare yanında değilken bile onu hissetmişti. Onu unutamamıştı.

Etkilendiğim bir diğer bölüm ise Yunus'un ömrü boyunca oğlunu, İsmail'ini arayışıydı. Gezdiği her yerde herkese haber saldı oğlunu bulabilmek için... Oğlundan bir an olsun vazgeçmedi.

 Kısacası Yunus' u bu kitaptan sonra tanıdım. Hayatının zorluklarına karşı dik duruşu beni en çok etkileyen şey oldu. Ben kitapta Yunus'u yaşadığımı hissettim. Karakterler çok gerçekçi anlatılmış. Sanki o dönemde yaşayan biriymiş gibi hissettim.

Od'a Başlarken


Huyu güzel, işi güzel, bilgisi güzel ve sözü güzeldi... Sanki Kaf Dağı'ndan Anadolu  bozkırlarına tenezzül etmiş bir Simurg. Allah'ın bir zaman için yeryüzüne koyduğu bir ayna idi. Bu yurtların gözbebeğiydi.
Kitabı okuyana kadar Yunus Emre hakkında bildiklerim bu kadarla sınırlı gibiydi. Onu sadece şiirleri ile tanıyordum ki onlara da hakim sayılmazdım. Ve bu benim "Bizim Yunus" u tanımama imkan sunacaktı. Bu düşünceler içinde bu kitaba giriş yaptım.

Od Hakkında Söyleşi

Video büyük olduğundan dolayı indirmeyip linkini atmaya karar verdim.


https://youtu.be/-pELXFW43Zo

Od Adlı Kitaba Yapılan Teşvikler

İskender Pala'nın kitabı yazarken almış olduğu teşviklerdeki kişiler hakkında küçük bir analiz yaptım.

 Sabri Koz: İyi bir eleştirmen ve araştırmacı yazar olarak bilinir. Eski yemek tarifleri, türküler ve hikayeler hakkında hoş dermeleri vardır.
  Alperen Ahmed: Hakkında önemli bir bilgi olmamasına karşın İskender Pala'ya çeşitli hikayelerinde yardımı bulunmuş öz oğludur.
  Nabi Avcı: İletişim profesörüdür. Milli Eğitim Bakanlığı'nda ve başbakanlıkta danışman olarak çalıştı. Eskişehir milletvekilliğini yaptı. 2013 yılında milli eğitim bakanlıgı gorevine getirildi.
  Mehmet Şimşekler: Sarıkaya ve Haymana Kaymakam vekilliği, YağlıdereKovancılar Kaymakamlıkları, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişliği, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığında Mülkiye Başmüfettişi olarak İçişleri Bakanlığı Temsilciliği, İçişleri Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı görevlerinde bulundu. 2014 yılında Ankara valiliğine atanmıştır.
 Burhan Sakallı: Odunpazarı Belediye Başkanı olmuştur. Yazı, deneme ve makaleleri Yeni Şafak, Eylül vb. gazetelerde yayınlanmıştır. Odunpazarı belediyesi Yunus Emre Kültür ve Sanat Merkezi olmasında büyük rol oynadı.
  İsmail Gülal, Aliye Akan, Elif Dilasa, Emin Köse, Hilye Banu, Melih Gülseren: Kendilerinin kitaba katkıları olmasına karşın bireysel kariyerlerinde pek bilgi bulunmamaktadır.
  Haşim Şahin: Sakarya Üniversitesi fen edebiyat fakültesi tarih bölümü’nde öğretim üyesidir. Şuanda Eskişehir Anadolu Üniversite'sinde tarih öğretmenliği yapmaktadır. Akademik ve popüler dergilerde, kolektif eserlerde makaleleri, türkiye’de ve iran’da yayınlanan islâm ansiklopedilerinde tasavvuf ve düşünce tarihi üzerine maddeleri bulunmaktadır. Orta zamanın türkleri (2011, ikinci baskısı 2013) ve osmanlı dünyasında çocuk olmak (nurdan şafak ile, 2012), arı kovanına çomak sokmak: ahmet yaşar ocak kitabı (2014) isimli üç kitabı var. 
  Mustafa Tatçı:akademik camiada son dönem tasavvuf çalışmalarında büyük emek veren bir güzel insan. kadîm ve hikmetli metinleri, divanları tashih-tasnif edip yayınlıyor. belki 30-40 tane kitabı var. gayretli, azimli, çalışkan, bilgili, en önemlisiyse gönüllü. 30 yıllık yazı-çalışma hayatının 25 yılını yunus emre ve yolundakilere adamıştır. niyazi mısri hazretleri üzerine de çokça çalışmıştır.
 F. Hülya Pala: İskender Pala'nın eşidir. Kitaplarına en güzel eleştirilerin onun tarafından yapıldığı söylenmektedir. Çoğu kitabında katkısı bulunmaktadır.

Kitabı Okumadan Önce

Kitaba başlamadan önce, kitabın Yunus Emre ile ilgili olduğunu öğrenmiştim. Bu nedenle öncelikle Yunus Emre hakkında araştırma yaptım.



Yunus Emre (d. 1238 Yunusemre, MihalıçcıkEskişehir - ö. 1321), Anadolu'da Türkçe şiirin öncüsü olan mutasavvıf ve AlimAnadolu'da yaşamış tasavvuf ve halk şairi, Türk İslam düşünürü. 1991 yılı UNESCO tarafından Yunus Emre'nin doğumunun 750. yılı olarak anılmıştır. Yunus Emre Bektaşi derviş ve erendir.

İlk yıllarıDeğiştir

Yaşamı ve kişiliği üzerine pek az şey bilinen Yunus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmaya ve Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde büyük-küçük Türk Beylikleri'nin kurulmaya başlandığı 13. yüzyıl ortalarından Osmanlı Beyliği'nin kurulmaya başlandığı 14. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Orta Anadolu havzasında doğup yaşamış bir şair ve erendir. Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhında bulunduysa da , onu "Bizim Yunus" yapan manevi yükselişini Hacı Bektaş Veli′nin kendisini yolladığı Taptuk Emre Dergâhı'nda yaşamıştır ve dergâha çok hizmetler etmiştir.

Diğer düşünürlerle tanışması


Değiştir

Yunus'un yaşadığı yıllar, Anadolu Türklüğü'nün Moğol akın ve yağmalarıyla, iç kavga ve çekişmelerle, siyasî otorite zayıflığıyla, dahası kıtlık ve kuraklıklarla perişan olduğu yıllardır. 13. Yüzyıl'ın ikinci yarısı, sadece siyasi çekişmelerin değil, çeşitli mezhep ve inançların, batınî ve mutezilî görüşlerin de yoğun bir şekilde yayılmaya başladığı bir zamandır. Böyle bir ortamda, Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî, Hacı Bektaş-ı Velî, Ahî Evrân-ı Velî gibi ilim ve irfan önderleriyle birlikte Yûnus Emre,Allah sevgisini, aşk ve güzel ahlâkla ilgili düşüncelerini, İslam tasavvufunu işleyerek yüceltmiştir. Yûnus Emre, "Risalet-ün Nushiyye" adlı mesnevîsinin sonunda verdiği;
"Söze târîh yedi yüz yediydi, Yûnus cânı bu yolda fidîyidi."
Beytinden anlaşıldığı kadarıyla H. 707 (M. 1307-8) tarihlerinde hayattadır.

Vefatı ve sonrası


Doğduğu yer konusundaki tartışmalar Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy ile Karaman üzerinde yoğunlaşmaktadır.Karaman'da Yunus Emre Camii'nde ziyarete açıktır. Menakıpnâmelerle şiirlerinden çıkarılan bilgilere göre Babalılardan Taptuk Emre'nin dervişidir. Hacı Bektaş ile ilgisi 'Vilayetname''den kaynaklanmaktadır. Yine şiirlerinden tasavvuf yolunu seçtiği, iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Anadolu kentlerini dolaştığı, Azerbaycan ve Şam'a gittiği, Mevlana'yla görüştüğü de bu bilgiler arasındadır.
İşlediği konularla Anadolu'da gelişen Türk edebiyatının en büyük adlarından sayılan Yûnus Emre, yalnız halk ve tekke şiirini değil, divan şiirini de etkiledi. Hece ve aruzla vezinleriyle yazdığı şiirlerinde sevgiyi temel aldı. Tasavvufla, İslam düşüncesiyle beslenen dizelerinde insanın kendisiyle, nesnelerle, Allah'la olan ilişkilerini işledi, ölüm, doğum, yaşama bağlılık, İlahi adalet, insan sevgisi gibi konuları ele aldı. Çağının düşünüş biçimini ve kültürünü konuşulan dille, yalın, akıcı bir söyleyişle dile getirdi; kendinden önce yetişmiş İran şairlerinin, çağdaşlarının yapıtlarında geçen kavramlara yeni bir öz, yeni bir deyiş kattı. Bu yanıyla tasavvuf düşüncesini, Alevi-Bektaşi inançlarını zenginleştirdi. O irşadı en has yol ile, şiir ile gerçekleştiren bir Hak dostu idi.

  Edebi Kişiliği
Yunus bu duygu ve bilgiyle olgunlaşıp derinleşen, bazen coşkun bazense rind ve her haliyle cana yakın görünümde bir derviştir. Yunus Emre'nin şiirlerinden ve menkıbelerinden insan hayalinde canlanan simasının belli başlı çizgileri bunlardır. Yunus; duymuş, düşünmüş, inanmış ve bütün bu duyuş, düşünüş ve inanışlarını büyük bir sadelik ve kolaylıkla şiirleştirmeye muvaffak olmuştur. İslami taassubun, üzerinde durmaktan çekindiği birçok iman meseleleri ile "cennet, cehennem, sırat" ve benzeri gibi kavramlar, onun en zeki ve en hür düşüncelerine mevzu olmuştur. Şiirlerini, önceleri sehl-i mümteni denilen her dilin söyleyemeyeceği bir açıklık ve kolaylıkla terennüm edilmiştir.

İskender Pala'nın Hayatı Hakkında


İlkokul’u Uşak Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda bitirdi.Liseyi Kütahya Lisesi’nde bitirdikten sonra İstanbul ÜniversitesiEdebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okumaya hak kazandı. Aynı okulda yaptığı lisans tez çalışması Câmiu'n-Nezâir’dir. Doktora çalışmasını ise "Aşkî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı" başlığı altında yine İstanbul Üniversitesi’nde yaptı. Divan edebiyatı dalında 1983 yılında doktor, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi’nde doçent, 1998 yılında da Kültür Üniversitesi’nde profesör oldu. Divan edebiyatı alanındaki çalışmalarıyla dikkat çeken yazarın çeşitli ansiklopedi ve dergilerde edebiyat araştırmacısı sıfatıyla yayımladığı bilimsel ve edebi makalelerinin yanında ortaokul ve liseler için yazdığı ders kitapları da bulunmaktadır. Ayrıca, Osmanlı deniz tarihiyle ilgili araştırmalarda bulunmuş ve bir kısmını kitaplaştırmıştır.
Okuma hayatına Peyami Safa’nın eserleri ile başladığını belirten yazar, ilk okuduğu kitapların 9. Hariciye Koğuşu ve Yalnızız olduğunu söylüyor. Ömer Seyfeddin, Refik Hâlid, Reşat Ekrem okunduktan sonra, Osmanlı tarihi ve edebiyatla tanışması Erzurum ve İstanbul’daki üniversite yıllarına denk gelmiş.
Bir ara Hilmi Yavuz ile TRT’de Şairane adlı programı sunan yazar, TRT 2'de Divançe adlı programı hazırladı. Şu anda Zaman gazetesinde Kültür-Sanat sayfasında köşe yazıları yayınlanmaktadır.
Düzenli olarak Altunizade ve Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezlerinde Divan Şiiri Saati adı ile etkinlikleri olup sık sık okur günleri de düzenlemektedir. Halen Uşak Üniversitesi'nde öğretim üyesidir. Ocak 2016 tarihi itibariyle Başbakan başdanışmanı olmuştur